top of page

Tarihi Mekânlar

Güncelleme tarihi: 19 Haz 2023


ULU CAMİİ


Diyarbakır'ın tarihi merkezinde, Sur İçi bölgesinde en önemli camiilerden biridir Diyarbakır Ulu Cami.

639 yılında inşa edilen Eser Hz. Ömer döneminde Diyarbakır'ın fethedilişi sırasında burada var olan Martoma Kilisesi'nden bu ihtişamlı camiye çevriliyor.

İçerisinde dört mezhebe ev sahipliği yapan camiler, Zincireye ve Mesudiye medreseleriyle de iki medrese bulunuyor.

1934 yılında ilk müze caminin içerisindeki Zinciriye Medresesi'nde açılmıştır.

Diyarbakır Ulu Cami sadece bir cami değil aynı zamanda birçok eğitimin verildiği yerdir. Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde burada verilen eğitimlerden ve bunların öneminden bahsetmiştir.

Dönemin en önemli bilginlerinden El-Cezeri de burada eğitim amacıyla bulunmuş ve Dünya üzerindeki ilk robotu da Diyarbakır'da yapmıştır. Ayrıca El-Cezeri'nin yapmış olduğu güneş saati Diyarbakır Ulu Cami'nin içerisinde bulunuyor. Saati inceleyecek olursak; Her bir çizgi ayrı bir zaman dilimini gösteriyor. Özellikle Güneş açısının dik gelmesiyle beraber saat gölgelendirme sistemi ile dik açıya denk geliyor böylece saatleri anlayabiliyoruz.

Ulu Cami'nin dikkat çeken bir diğer yanı ise kapılarının küçük olması. Bunun nedeni içeride eğitim veren alimlere dışarıdan gelen insanların eğilerek girip saygı göstermesi içindir.

Caminin minaresi de 4 köşeli olmasıyla dikkat çekiyor. Dört köşeli olması islamiyetteki dört mezhebi tek ezan sesinden semaya ulaştırmak içindir.

Diyarbakır Ulu Cami'nin içine girildiğinde tavan işlemeleri göze çarpar. İçerideki yekpare taş üzerine yapılmış minberde o dönemin el sanatlarını, duygularını ve zarifliğini görüyoruz.

Diyarbakır'ın fethedildiği sırada burada bir tapınak bulunuyordu. Şu an o tapınak caminin altında cam koruma ile ziyaretçilerin de görebileceği bir başka eser.

1091 yılında Selçuklu sultanı Melikşah zamanında eklemeler ve genişletme ile restore edilmiş ve şu anki halini almıştır.

Bu özel cami İslamın 5. Haremi şerifi olarak kabul ediliyor.


DİYARBAKIR SURLARI


Diyarbakır Surları UNESCO Dünya miras listesinde yer alır.

Diyarbakır dendiğinde akla gelen en önemli gezilecek yerlerden biridir Diyarbakır'ın surları ve surların içerisinde yer alan kaleleri, burçları. Tarihi net olarak bilinmese de Diyarbakır surlarının bazı kaynaklarda MÖ.4000 yıllarında Huriler tarafından yapıldığı belirtilmektedir.

Diyarbakır surlarının çevre uzunluğu yaklaşık 5200 metredir.

Yaklaşık 12 metre yüksekliğinde üç buçuk metre kalınlığında ve yaklaşık 6 km uzunluğa sahip olan Diyarbakır surları, Çin Seddi’nden sonra dünyanın en uzun surlardır. Bununla birlikte M.Ö. 349 yılında, Bizans İmparatoru Costantinus tarafından yenilendiği de yine kaynaklar arasında yer alan bilgilerdendir.

Diyarbakır Surları, şehrin yakınlarında yer alan Karacadağ’dan getirilen sağlam ve bir o kadar mukavemet gücüne sahip bazalt volkanik taşından yapılmıştır.

Diyarbakır Kalesi, İçkale ve Dış Kale olarak iki bölümden oluşur.

Dış kale üzerinde 82 , İç Kale üzerinde ise 19 adet burçla beraber toplam 101 burç bulunmaktadır.

Diyarbakır surlarının en eski burcudur.Bu önemli burcun belli bir dönem bizanslılar zamanında bir tapınak olarak kullanıldığı söyleniyor.

Ve hemen hevsel bahçelerini görüyoruz Dünya bir ev olsaydı mutfağı Diyarbakır olurdu denmesinin sebebi işte bu bahçe. Verimli toprakları sayesinde yaklaşık 7bin yıldır bu bahçede tarım yapılıyor. Ayrıca 180 farklı kuş çeşidi ve bir çok memeliye de ev sahipliği yapan bu bahçe 2015 yılında UNESCO Dünya Mirası olarak ilan edildi.

Diyarbakır Surları, tarihe tanıklık eden yönü ve turizme sunduğu değeri ile görülmeye değer en nadide yerler arasındadır.


HASAN PAŞA HANI


Diyarbakır tarihî boyunca önemli bir ticaret şehriydi. Bunu getirdiği ihtiyaçlar ise mimarisinin şekillenmesinde de etkili oldu. Kervanların konakladığı, tüccarların faaliyetlerini yürüttüğü bu yapılar hanlar ise şehir için büyük önem taşımaktadır. Hâlâ günümüze kadar uzanabilmiş bu hanlardan en büyüklerinden biri ise tarihi Hasan Paşa Hanıdır. Tarihi 1572-1575 yıllarına kadar uzanan bu han, Osmanlılar tarafından alınması üzerine Vezirzade Hasan Paşa tarafından yaptırıldığı düşünülmektedir. Han; bodrum, dikdörtgen şemasına sahip avlu ve üst kat olmak üzere üç katlıdır. Oldukça geniş tutulmuş avlunun tam ortasında ise altı sütunlu üstü kubbe ile örtülmüş bir şadırvan bulunmaktadır. Bugün ise içinde çeşitli süs eşyalarının olduğu dükkanlar, restoranlar ve okuma hazzını doruklara taşıyıp içinde binlerce kitap barındıran bir kütüphane vardır.


HZ SÜLEYMAN CAMİ



İçerisinde 27 sahabe türbesinin de bulunduğu bu camii Diyarbakır'ın Sur ilçesindedir.

Hz. Süleyman Camii, Nasiriyye Camii, Meşhed Camii, Murtaza Paşa Camii ve Kale Camii olmak üzere birçok isimle anılmaktadır. Minaresindeki kitabelerden anlaşıldığı üzere Nisanoğlu Ebul Kasım tarafından 1155-1160 yılları arasında yaptırılmıştır.

İç Kalede, Oğrun Kapı'nın güneyindeki burcun kenarında yer alan caminin en önemli özelliği, Hz. Ömer döneminde Diyarbakır’ın fethinin buradan başlamasıdır.

Caminin bitişiğinde Osmanlılar Dönemi'nde yapılan Halid Bin Velid’in oğlu Süleyman ile Diyarbakır’ın İslam orduları tarafından alınışı sırasında şehit düşen diğer sahabelerin burada yattığı Meşhed bulunmaktadır.

Yapı günümüzde de geçmişten gelen önemini korumakta ve hala ziyaret yeri olma özelliğini devam ettirmektedir.

Eğimli arazi üzerine kurulan cami, farklı dönemlere ait yapılarla bir topluluk haline gelmiştir.

Caminin kuzey doğusunda kare gövdeli bir minare yer almaktadır.

Avlusunda bir Sahabeler Türbesi, namazgâh ve bir çeşme bulunmaktadır.

Caminin iç kısmında mihrap nişi ve tavandaki kalem işi süslemelerle sınırlı kalan yapıda süsleme unsurları cephede kitabe olarak karşımıza çıkmaktadır.


ON GÖZLÜ KÖPRÜ



Diyarbakır'ın en sevilen yerlerinden biridir 10 Gözlü Köprü. Girer girmez sizi muhteşem manzara ve Diyarbakır'ı temsil eden ürünler ve yiyecekler karşılıyor.

İsmi şu an 10 Gözlü Köprü olarak bilinse de eski ismi Silvan köprüsüdür. 1065 yılında yapılan tarihi 10 Gözlü Köprü günümüze kadar gelmiştir.

Köprünün yukarısında birbirinden güzel alanlar ve yemek yeme yerleri bulunmaktadır. Diyarbakır'da en çok sevilen ve en çok yapılan yemeklerden biri olan kebabı 10 Gözlü Köprüdeki restoranlarda da deneyebilirsiniz.

Akşama doğru muhteşem görüntüsüyle köprüde Diyarbakır'ın en sevilen ve en çok oynanan yöresel oyunlarından biri olan halay oyunu oynanır.


GAZİ KÖŞKÜ



Gazi Köşkü veya Atatürk Köşkü Diyarbakır'da yer alan iki katlı tarihî bir köşktür.

15. yüzyıldan kalan bu yapıt, Akkoyunlu eseri olarak bilinir.

Önceleri Semanoğlu Köşkü olarak bilinen köşk, I. Dünya Savaşı esnasında 16. Kolordu Komutanı Mustafa Kemal Atatürk tarafından karargâh olarak kullanılmıştır.

14 Mart 1916 tarihinde Diyarbakır'a gelen Atatürk, 27 Mart 1917 tarihine kadar bu köşkte kalmıştır.

1937 tarihinden Diyarbakır Belediyesi tarafından satın alınarak Atatürk'e armağan edilmiştir.

Diyarbakır evleri tipinde geniş eyvanlı siyah-beyaz kesme taşlardan yapılmış olan bu örneğin girişinde sağ tarafta mutfak, sol tarafında ise misafir odası bulunmaktadır. Ayrıca köşkün üst katında çalışma ve yatak odaları bulunmaktadır.

Köşkün bir kısmı restorasyon sırasında tahrip olduğundan günümüze gelememiştir.

Köşkte, Atatürk'e ait eşyalar sergilenmektedir. Şu anda bir gezi, piknik ve dinlenme alanı olarak halka açık kullanımdadır.


MERYEM ANA KİLİSESİ



Meryem Ana Kilisesi ya da bilinen diğer adıyla Mor Yakup Kilisesi, Diyarbakır'ın Sur ilçesinde yer alan tarihî bir kilisedir.

3. yüzyılda yapıldığı tahmin edildiği Ortodoks Süryanilerine aittir.

Yapı kompleksinde toplam 14 yazıt bulunmakla beraber bunlar yapıların onarım ve eklemelerine ait kitabeleridir. Bu yazıtlardan en eskisi 1533 tarihli olup bu kitabede yapının yenilendiği yazılmıştır.

Geç Roma dönemine tarihlenen bir kapısı ve Bizans'tan kalma mihrap üzerinde kalıntıları izlenebilen süslemeler bulunmaktadır. Ayrıca kilise tek merkezli tuğla bir kubbe ile örtülüdür.

İki avludan oluşur. Esas avlu, dış kapıdan girilen ilk avludur. Avlunun doğusunda kilise binası, kuzey ve güneyinde lojman olarak kullanılan yapılar, batısında ise giriş kapısı ve küçük bir bahçe yer almaktadır. Avluda ayrıca küçük bir süs havuzu bulunur.

İkinci avlu, kilisenin bahçesi olarak kullanılmakta olup bu avluda bir bahçe yer alır. Bahçe dışında avluda yapısal ve bitkisel hiçbir öge bulunmamaktadır.

Kilise günümüze dek birkaç kez yanmış, yıkılmış ve defalarca onarım geçirmiştir. Günümüzdeki hâlini 2004-2005 yılları arasında yapılan restorasyon ile almıştır.

Ayrıca kilisenin etrafında birçok camiinin bulunması o dönemde, farklı dinler ve kültürler arasındaki hoşgörüyü göstermektedir.


KURŞUNLU CAMİİ


Fatih Paşa Camii ayrıca Bıyıklı Mehmet Paşa Camii ve Kurşunlu Cami olarak adlandırılan Diyarbakır'ın en boyutlu ve özenli yapılmış olan yapıtlarından biridir.

Şehrin kuzeydoğusunda, Fatih Paşa Mahallesi, İç Sokak’ta bulunan bu cami Şehrin ilk Osmanlı Camisi’dir.

Diyarbakır’ı Osmanlılar adına zapt etmiş olan Bıyıklı Mehmet Paşa’ya Diyarbakır halkının vermiş olduğu “Fatih Paşa” şanından ötürü Fatih Paşa Camii; kubbe ve çatısının ise tamamının kurşunla kaplanmış olmasından ötürü “Kurşunlu Cami” olarak da adlandırılır.

Çevresinde yer alan, medrese ve hamamlar önündeki baniye ait türbe ile birlikte bir külliye oluşturur.

Duvarları genelde sade olan yapının, en hareketli kısmını kıble duvarı ortasındaki mihrap ve minber oluşturur.

Mihrabın sağında yer alan mermer minberin köşk bölümü, korkuluk ve özellikle mermer kapı kanatları bezemelidir.


DELİLER HANI


Diyarbakır’da önemli kervansaraylar arasında olan tarihi han 1527 yılında dönemin Diyarbakır Valisi Hüsrev Paşa tarafından arkasındaki cami ve medrese ile birlikte inşa edilmiştir. Evliya Çelebinin de bahsettiği üzere oldukça fazla sayıda odası bulunan Deliller Hanı, 20 Haziran 1603 tarihli bir vakfiyede Mardin kapusu Menzil Han şeklinde geçmektedir. Deliller Hanı olarak bilinmesinin nedeni Hicaz’a gidecek hacı adaylarını götürecek delillerin (rehberlerin) bu handa kalmalarındandır. Han sefere çıkan Osmanlı Hükümdarlarına bile ev sahipliği yapmıştır.

 Han avlulu, iki katlı olarak inşa edilmiştir. Çok geniş bir alanı kaplayan ihtişamlı hanın ortasında havuzlu, kareye yakın bir avlusu vardır. Ana malzeme olarak siyah bazalt taş ve beyaz kalker taşı kullanılmış olan hanın caddeye bakan kısmında ahır bölümü yer almakta ve burası tek katlı olmaktadır. Daha önce deve ve atların gecelediği ve yaklaşık 6-7 m. yüksekliğinde ahır olarak yapılmış birim günümüzde kapalı restaurant olarak kullanılmaktadır. Restaurant 300 kişi kapasiteli olup yalnız otel müşterilerini değil yerli halkın da yemek yeme amacıyla kullandığı bir mekân durumundadır. Cadde üzerindeki cephede bulunan dükkânlar da turistik amaçlı alışveriş imkânına sahiptir. Giriş katında iki kol idarî bürolar, şark odası, oyun odası, bar olarak düzenlenmiş, diğer iki kol ise yatak odalarına ayrılarak yapı işlevlendirilmiştir.


BEHRAM PAŞA CAMİİ


Behram Paşa Camisi 1564-1572 yılında Diyarbakır’ın 13. Osmanlı Valisi Behram Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bu muhteşem yapı, Mimar Sinan’ın eserlerinin derlendiği Tuhfetü'l Mi’marin'de geçmektedir. Avlunun ortasında yer alan, sekizgen planlı sekiz sütun üzerine oturan bir şadırvan bulunmaktadır. Tamamen kesme taştan yapılmış, tek kubbeli olan eser, iç ve dış süslemeleriyle Diyarbakır’ın taş işçiliği yönünden zengin yapıları arasında gösterilmektedir. Caminin içindeki duvarlar alttan belli bir yüksekliğe kadar XVI. yüzyıl İznik çinileriyle süslenmiştir. Yine iç kısımda mihrabın batısındaki minber camiinin çok süslü bir sanat harikasıdır. Camide ana mihrap dışında üç tane sağ ve üç tane sol tarafta olmak üzere altı tane mihrap bulunmaktadır. Diyarbakır çok dinli ve aynı zamanda çok mezhepli bir yaşam alanı olduğu için burada, aynı camiide; hanifisi, şafisi bir arada namaz kılıyorlar. Ortak namazlar kılındıktan sonra kendilerine ait namazları kılmak için kendi imamları ile küçük alana geçiyorlar ve ibadetlerin gerisini burada tamamlıyorlar.

Caminin üst sağ ve sol tarafında büyüleyici görünüşüyle göze çarpan iki çok renkli pencere bulunur. Pencereler yaz aylarında güneş açısının gelmesiyle beraber caminin tam ortasına düşerek görsel bir şölen oluşturur.

Caminin diğer bir özelliği de kuzeyinde çift kademeli yanlardan taşan beş sahınlı bir son cemaat yerinin olmasıdır. Son cemaat yeri yanlara doğru taşmış olup, sağdaki kısmın üzerine de minare yerleştirilmiştir. Caminin giriş kapısı mukarnaslı bir bordür ile çevrilmiş, üzerine de bir kitabe yerleştirilmiştir.


ZERZEVAN KALESİ



Roma'nın sınır garnizonu olarak bilinen Zerzevan Kalesi ve kalenin içerisinde bulunan tapınak Diyarbakır ili Çınar ilçesindedir. Çeşitli kaynaklarda yer almış olan bu bölge kral yolu üzerinde bulunan yerleşim alanlarının yol güvenliği sağlanması amacıyla kullanılmıştır. Bu bölgede, Asur Dönemi’nde (M.Ö. 882-611) Kinabu olarak adlandırılan bir kalenin var olduğu ileri sürülmektedir. Mevcut çalışmalara göre, kalenin M.S. 3 yy.’da kullanıldığı söylenebilir. Yerleşimin surları ve yapıları Anastasios I (M.S. 491-518) ve Justinianos I (M.S. 527-565) dönemlerinde onarılarak, bazı yapılar ise yeniden inşa edilerek mevcut son haline getirilmiştir. 639 yılında İslam orduları tarafından bölgenin fethine kadar yerleşim kullanılmış olmalıdır.

Zerzevan Kalesi askeri yerleşimi, yer altı ve yerüstü yapıları ile dünyanın en iyi korunmuş Roma garnizonlarındandır ve insanlığın kültürel gelişimini oluşturan farklı kültürel-inanç evrelerine ait izleri bir arada taşımaktadır. Pagan ve Hıristiyan Roma’ya ait mimari yapılar döneminin bütün özelliklerini ve teknolojik gelişmelerini yansıtmaktadır. Günümüze kadar Roma’nın doğu sınırında bulunan tek Mithras Tapınağı burada yer almaktadır. Bu niteliklerinden dolayı “Zerzevan Kalesi ve Mithraeum” olarak (iii), (iv) ve (vi). kriterler kapsamında Dünya Miras Geçici Listesi’ne dahil edilmiştir.


SAFA (PARLI) CAMİİ


15. yy da inşaa edilen ünlü Parlı Safa Camii kendisinden çok minaresiyle ün yapmıştır. Caminin hemen yanında yer alan bol bezemeli minare, gösterişiyle camiyi geri planda bırakmıştır. Kareplanlı tek kubbeli olarak inşa edilmiş olan caminin ibadet mekânı iki ayak ve duvar uzantıları üzerine oturan bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbe dışarıdan yüksek bir kasnak üzerine oturtulmuş ve üzeri konik çatı ile örtülüdür. İbadet mekânının duvarları çinilerle kaplıdır. Bu çiniler sekizgen ve üçgen şekillerde olup, değişik renklerle daha da zengin bir görünüm göstermektedir. Yapının önünde dört sütundan oluşan beş bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Son cemaat yerinin kubbeleri dışarıdan gizlenmiştir. Giriş kapısı dışarıya doğru çıkıntı yapmakta olup, üzerine onarım kitabesi yerleştirilmiştir. Bu kitabenin altında, kapının da üzerinde kalan boşluğa sivri kemerli bir pencere açılmıştır. Burada dikkati çeken bir nokta da son cemaat yerinin kemerleri arasına, sütunların üst kısmına çeşitli şekillerde madalyonların yerleştirilmiş oluşudur. Yapının ünlü minaresi eski dönemlerde özel bir kumaşla örtülür sadece cuma günleri açılırmış. Caminin inşasında kullanılan malzemeler içerisine karıştırılan bir bitkiden dolayı çıkan mistik kokudan dolayı camiye “Parlı” yani “Kokulu” cami de denilmektedir. Caminin sağında yer alan minaresi taş işçiliği yönünden oldukça ilgi çekicidir. Kaideden başlamak üzere külahına kadar kufi ve nesih yazılar, değişik biçim ve desenlerle bezelidir. Minaresindeki işlemelerden ötürü Anadolu’nun en zarif ve en görkemli minaresine sahip bir camiidir.

NEBİ CAMİİ


Akkoyunlu eseri olup, 15. Yüzyıldan kalma taşla örtülü tek kubbeli bir camiidir. Minaresinde ve caminin değişik yerlerinde Peygamber Efendimizin hadislerinin çokluğundan dolayı Nebi veya Peygamber Camii adıyla anılmaktadır. Kaynaklara göre yapı ilk yapıldığı dönemlerde çok geniş bir alan üzerine yayılmış bir halde üç bina şeklinde Şafiler kısmı, Hanefiler kısmı ve medrese olarak inşa edilmiştir. Günümüzde ise Şafiler bölümü ve medresenin bir kısmı mevcuttur. Hanefiler kısmı Şafiiler bölümünün doğusunda yer almakta ve enine dikdörtgen planlı, dört sahınlı, ayaklı ve kemerli bir plan şemasına sahipken 1927 yılında çökmeye başlamıştır. Birinci dünya savaşında askeri işgal altında tahrip edilen Hanefiler kısmı 1955 yılında Gazi Caddesi batı yönde genişletilirken üzerinden yol geçmesi için belediye tarafından minaresiyle birlikte yıktırılmıştır. Şafiler kısmı plan ve mimari açıdan enine dikdörtgen planlı ve kubbeyle örtülmüştür. Caminin mihrabı zengin çinilerle bezenmiş, beyaz taştan yapılmış ve çiniler üzerinde geometrik bordürler bulunmaktadır. Caminin minaresi dört köşe ve süslü kitabelerle çevrilidir. 1530 yılında Hacı Hüseyin adlı bir kasap tarafından yaptırılan minaresi 1960 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce yeri değiştirilerek onarılmıştır.


ARTUKLU SARAYI


İç Kale’nin kuzeybatısında yer alan ViranTepe (Amid) Höyüğü Diyarbakır’ın aynı zamanda çekirdek kuruluş noktası olmakta, höyükte yapılacak arkeolojik kazı ve araştırmalar kent tarihi hakkında birçok belge ve bilgiye ulaşmamızı sağlamaktadır. 13. yüzyılın başlarına ait olan saray Artukoğullarından Nasirüddin Salih bin Muhammet tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Zengin renkli taş mozaik ve çini süslemelerle oldukça gösterişli selsebil ve haçvari eyvanlarla çevrili fıskiyeli bir havuza sahip olan sarayın, renkli taş ve cam küplerden oluşan mozaik süslemeleri, Türk Mimarisinde ilk kez burada görülmektedir. Saray duvarlarının büyük bir bölümünün çinili olduğu da duvar kalıntılarından anlaşılmaktadır. İdare merkezi konumunda olan İç Kale Artuklu Döneminde bilimsel çalışmaların merkezi olmuştur. Bu dönemde yaşamış olan Ünlü Bilgin ve İlim Adamı El- Cezeri, Saray Mühendisi olarak Diyarbakır’da Artuklu Beyliğinin hizmetine girmiş, 30’lu yaşlarında sarayın “Baş Mühendisi” olmuştur.

SÜLÜKLÜ HAN


1683 yılında Hanilioğlu Mahmut Çelebi ve kız kardeşi Atike Hatun tarafından yapılan tarihi Sülüklü Han 2010 yılı itibariyle restore edilip ziyaretçilerin hizmetine girmiştir. Hasan Paşa hanı gibi son dönemlerin popüler mekânları arasında yer almaktadır. Bu muhteşem han içerisinde eski bir kuyu bulunur. Bir dönem hekimler tarafından burada bulunan kuyudan sülük çıkarıldığı bilinmektedir. Şifa amaçlı toplanan sülüklerin burada toplanılmasından dolayı hana Sülüklü Han ismi verilmiştir. Üst katlarının dinlenme odası, alt depoların ise hayvanların konaklama yeri olarak kullanıldığı han Kurtuluş Savaşı sırasında süvari birliklerinin karargahı olarak kullanılmıştır. Şu an halka açık turistik bir gezi mekânı ve kafeye ev sahipliği yapmaktadır.


ŞEYH MUTAHHARA CAMİİ(DÖRT AYAKLI MİNARE)


Akkoyunlular’ın en önemli anıtsal eserlerindendir. Şeyh Mutahhar’ın kabrinin bulunduğu arsa üzerine inşa edilmiştir. Halk arasında Şeyh Matar Camii olarak bilinir fakat kaynaklarda adı Kasım Bey Camii veya Kasım Padişah Camii olarak da geçmektedir.

Dört ayaklı minaresiyle ün yapmıştır. Yekpare taş sütun üzerinde dört köşeli olarak inşa edilmiş olan yapı, Anadolu’nun tek dört ayaklı minare örneğidir. Dört ayak, dört İslam mezhebini simgeler. Bir inanışa göre yedi defa sütunların altından geçenin dileği kabul edilir. Büyük olasılıkla camiye sonradan eklenen minare üzerinde bir balkon ve petek bulunmaktadır.

Hasan Paşa Hanı’nın yanındaki dar bir sokak içerisinde bulunan Cami, kare planlı ve tek kubbelidir.

HÜSREV PAŞA CAMİİ


Hüsrev Paşa Camii, Diyarbakır'ın Sur ilçesinde yer alan tarihî bir camidir. Divane Hüsrev Paşa tarafından yaptırılmıştır. Evliya Çelebi, 1655'te geldiği Diyarbakır'ın eserlerini anlatırken Hüsrev Paşa Camii'nin Mardin Kapısı yakınında kalabalık cemaate sahip "şirin" bir ibadet yeri olduğunu belirtmiştir.

Yapının, inşa tarihini kesin olarak aydınlatacak herhangi bir kaynak günümüze ulaşmamıştır. Bununla birlikte Şehrin ikinci Osmanlı Valisi Divane Hüsrev Paşa tarafından 1521-1528 yılları arasında medrese (Hüsreviye Medresesi) olarak inşa edilmiş, mescit bölümünün halk tarafından sürekli kullanılmaya başlaması sonucu 1728 yılında minare eklenerek camiye çevrilmiştir. Yapıya sonradan eklenen minare kuzeydeki avlu giriş kapısının batısında yapıdan bağımsız olarak yükselmektedir. Siyah-beyaz kesme taştan yapılan caminin minaresi silindir gövdeli olup Selçuklu mimarisi üslubundadır. Yapı 1991-1992 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmıştır.

MELİK AHMET CAMİİ


Melik Ahmet Paşa Camii, Melik Ahmet Paşa tarafından 16. yüzyılda yaptırılmıştır. Plan ve mimarisinde Mimar Sinan'ın etkisi görülmektedir. Tümü çiniden yapılmış mihrabı çok ilgi çekicidir. Minaresine yarıya kadar birbirini görmeyen iki merdivenle çıkılır ve yarısında bu iki merdiven birleşir. Kaidesinin süslemeciliği oldukça inceliklidir. Çini mozaiklerle süslü kabartmalar ince ve ustalıklı bir eser görünümü vermektedir.

Cami, zemin artı bir kattan oluşmaktadır. Caminin altında depo ve dükkânlar varken üst kısmında cami yer almaktadır. Cami avlusunda; haziresi ve enine dikdörtgen planlı abdest alma yeri bulunmaktadır.

İSKENDER PAŞA CAMİİ


1551-1554 yılları arasında Diyarbakır’ın 12. Osmanlı Valisi İskender Paşa tarafından yaptırılmıştır. Mimar Sinan’ın eserlerinin derlendiği bazı yazmalarda İskender Paşa Camii de geçmektedir. Tek kubbeli, kare plan tipine sahip olan yapının son cemaat yeri yapıya göre dışarı taşkın ve beş gözlüdür. Bu ihtişamlı yapı ilk bakışta tek kubbeli bir yapı olarak gözükmesine rağmen yanlardaki mekânlarıyla erken Osmanlı Devri camilerinden ters T biçimli camilerin Diyarbakır’da da kullanıldığı görülmektedir. Caminin sol tarafına silindirik gövdeli, tek şerefeli taş minare eklenmiştir. Minare oldukça sade tutulmuştur. Bu caminin önünde sade şadırvanı, doğusunda da Şeyh Yusuf Efendinin türbesi bulunmaktadır.

ZİYA GÖKALP MÜZESİ


Ziya Gökalp Müzesi, sosyolog, yazar Ziya Gökalp’ın 1876 yılında doğduğu evdir. 1806 yılında bazalt taştan iki katlı olarak inşa edilmiştir. Gökalp’ın ailesi 1824 yılında bu eve taşınmıştır. Ev 1956 yılında müzeye dönüştürülmüştür. Müzede Ziya Gökalp’e ait eşyalar ve belgeler bulunmaktadır. Bölgede sıkça karşılaşılan içe dönük mimari bir plan bu yapıda da dikkati çeker: Evin bölümleri ortadaki iç avlunun etrafına yerleştirilmiştir. Diyarbakır evlerinde bulunan havuzlu eyvanın bir örneğini burada da görmek mümkündür.

CEMİL PAŞA KONAĞI


Tarihi Cemil Paşa Konağı’nda yer alan Diyarbakır Kent Müzesi, şehrin gezilecek önemli yapılardan biridir. Cemil Paşa Konağı Kent Müzesi olarak da bilinen yapı, Osmanlı Valisi Ahmet Cemil Paşa tarafından 1888-1902 yılları arasında inşa ettirilmiştir. Restorasyon çalışmalarının 2015 yılında tamamlanmasıyla birlikte turizme kazandırılan Cemil Paşa Konağı, Diyarbakır Sur’da gezilecek önemli yerlerden biri haline geldi.

İki bin metrekarelik bir alan üzerine kurulu olan Cemil Paşa Konağı, haremlik ve selamlık bölümlerinden oluşmakla birlikte geniş bir avluya sahiptir. Mevsimlik olarak haremlik bölümleri kullanılan konağın selamlık kısmında ahır, hizmetli odası, kabul odası, kahve odası, mabeyn odası ve elips şeklinde havuz bulunmakta.

Diğer turistik noktalara da yakın olan Kent Müzesi’nde 300’e yakın eser sergilenmektedir. Diyarbakır ve çevresinin zengin kültürel mirasının bulunduğu müzede kentsel gelişim, tarım, zanaat, yemek kültürü, inanç odakları, ticari yaşam, sosyal yaşam, eğitim, yazılı ve sözlük kültür gibi farklı temalar oluşturulmuştur.

Diyarbakırlıların da ilgi gösterdiği müze, şehre gelen turistlerin ilgisini çeken yerlerden biridir. .

Müzenin bir başka dikkat çekici özelliği ise içerisinde restorasyon laboratuvarı olmasıdır. Diyarbakır kültürel varlıklarını korumak için küçük eserlerin restorasyonunun yapıldığı laboratuvar sayesinde yöre halkında bulunan kültür varlıklarının ücretsiz bir şekilde bilimsel restorasyonu yapılmaktadır. Yıl boyunca çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapan Diyarbakır Kent Müzesi’nde oyuncak yapımı atölyesi, okul müze projesi ve konserler gibi aktiviteler gerçekleşmektedir.

DEVEGEÇİDİ KÖPRÜS


Diyarbakır-Ergani yolunda deve geçidi suyu üzerinde bulunan köprünün üzerindeki kitabeden anlaşıldığı üzere 1218 yılında Artuklu hükümdarı Melik Salih Mahmut döneminde Mimar Cafer İbn Mahmud tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Ana malzemesi tamamen bazalt taş olan köprü eşit büyüklükte olamayan yedi gözden oluşmaktadır. Köprü yedi kemerli gözü ile dik köprüler grubuna girmektedir. Kemer gözlerinden yarım daireli üç kemerden sonra köprü kırılma yaparak devam etmektedir. Köprüde sağır sivri kemer içerisine yazılan kitabe dışında süsleme niteliği taşıyan herhangi bir unsura rastlanmamıştır. Köprünün çevresi piknik alanı olarak düzenlendiğinden köprü ulaşıma açık bir şekilde kullanılmaktadır.

MALABADİ KÖPRÜSÜ


Diyarbakır-Batman arasında Batman Çayı üzerinde yer almaktadır. Tarihi köprünün üzerindeki kitabeden anlaşıldığı üzere 1147-1148 tarihinde Artukoğullarından Timurtaş tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Plan itibariyle farklı uzunluklarda, kırık hatlar halinde, doğu-batı doğrultusunda uzanmaktadır. Üstü eğimli, merkezi tek açıklıklı olan köprü üç bölümden oluşur. Ana yapı malzemesi sarı kalker taştır. Köprü sadece geçiş amaçlı değil konaklama amaçlı eşi benzeri olmayan, abidevi bir yapıdır. Kemerin her iki yanında, iç tarafta kervan ve yolcular tarafından, özellikle kışın zorlu günlerinde barınak olarak kullanılan iki oda bulunmaktadır. Köprü nöbetçileri tarafından da kullanılan bu odaları daha önceleri dehlizlerle yolun dipleri ile bağlantılı olduğu, gelen kervanların ayak seslerinin bu dehlizler vasıtası ile daha uzaklarda iken duyulduğu söylenir. Odaların tavanı yüksek ve tuğla örtülüdür. Pencereleri geniş, büyüktür. 1940 yılında Diyarbakır’a gelen Albert Gabriel ise gördüğü köprü karşısında hayranlıkla “Modern statik hesabın olmadığı devirde bu açıklıkta o zaman için böyle bir hesap hayranlık ve takdiri muciptir. Ayasofya’nın kubbesi bu köprünün altına rahatlıkla girer”. Malabadi Köprüsü içindeki odacıklar, helâ ve çeşitli kabartma figürleriyle diğer Diyarbakır Köprülerinden ayrılmaktadır. Batman Suyu’nu aşmak için yapılan bu köprü, sadece geçiş amaçlı değil, aynı zamanda bu yol üzerinde seyahat eden yolcuların dinlenebilecekleri ya da konaklayabilecekleri bir yapıdır.

SURP GİRAGOS ERMENİ KİLİSESİ


Tapu Kayıtlarına göre Ortodoks Ermenilerin kullandığı bir kilisedir. Kilisenin hangi tarihte yapıldığı kesin olarak bilinmemekle beraber bu kilisenin adına ilk kez 1610-1615 tarihleri arasında Polonyalı Simeon’un Seyahatnamesinde rastlanmıştır. Ermeni mimari tarihinin önemli eserlerinden birisi olan Surp Giragos Kilisesi Ortadoğu’daki en büyük Ermeni kilisesidir. Birçok kez onarılmıştır. Kilise 1960 yılına kadar askeri depo olarak değişik amaçlarla kullanıldıktan sonra Diyarbakır Ermeni Cemaatince devralınmıştır. Yapı üzerinde kısmi onarımlar yapılarak asıl işlevine kavuşturulmuştur. Heybetli bir görüntüye sahip olan kilise, doğu batı doğrultusunda uzanmaktadır. Yapıya giriş batı yönünden sağlanmaktadır. Kilise narteks, naos, kadınlar mahfili, apsit, günümüzde mevcut olmayan çan kulesi ve müştemilatlarından oluşmaktadır. Kilisenin soğan başlı ilk çan kulesi yıldırım çarpması sonucunda yıkılınca yerine bir Ermeni taş ustası tarafından eskisinden daha görkemli, 29 metre yüksekliğinde yenisi inşa edilmiştir. Bu yeni kuleye meşhur Zilciyan’ların döktüğü çan takılmıştır. En üstüne 3 metrelik 24 ayar altın haç yerleştirilmiş, 1914 yılında top ateşiyle yıkılmıştır. 1915 yılından zarar gören kilise 1. Dünya Savaşı sırasında Alman subaylar tarafından karargah olarak kullanılmıştır. Savaş sonrası bezdeposu olarak kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde toprak olan tavanı çökmüştür. 2011 yılı sonu itibariyle kilisenin restorasyonunu bitirilip ibadete açılmıştır.

AHMED ARİF EDEBİYAT MÜZE KÜTÜPHANESİ

Diyarbakır’ın ünlü şairlerinden Ahmed Arif’e ithaf edilen yaklaşık 120 yıllık konak, 2011 yılı itibariyle Ahmed Arif Edebiyat Müze Kütüphanesi olarak hizmete girmiştir. Cahit Sıtkı Tarancı Evi’ne komşu olan müze, Diyarbakır evlerinin özelliklerini en özgün biçimde muhafaza eden ve en güzel örneklerindendir. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kamulaştırılıp, restore edilerek Ahmed Arif adına tahsis edilmiştir. Ahmed Arif Edebiyat Müzesi’nde Şair Ahmed Arif’in kişisel eşyaları, el yazısıyla yazdığı şiirleri ve Güneydoğu’da yetişmiş birçok şairin fotoğrafları sergilenmektedir. Kütüphanede ise çok sayıda tarih, edebiyat ve birçok alanda kitaplarla okuyucularını beklemektedir.

HABURMAN KÖPRÜSÜ


Çermik ilçesi, Haburman köyü civarında olan köprü Sinek Çayı üzerine kurulmuştur. Köprü üzerindeki kitabesinden anlaşıldığı üzere 1179 yılında Artuklular Döneminde yaptırılmış olduğu anlaşılmaktadır. Yapının ana malzemesi olarak kalker taş hâkimdir. Yanlara eğimle inen, ortadaki büyük ana kemer ile her iki yanındaki birer boşaltma gözünden oluşan yapı, üç gözlü bir köprüdür. Özenli bir taş işçiliğinin sergilendiği sel yaranların önüne yakın zamanda eklenen duvarla destek verilmiştir. Üzerinde 1927 yılında onarılmış olduğuna dair bir kitabe bulunmaktadır.

CAHİT SITKI TARANCI MÜZESİ


Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi Ünlü şairimiz Cahit Sıtkı Tarancı’nın doğduğu ve çocukluk yıllarını geçirdiği ev, 1733 yılında inşa edilmiştir. Diyarbakır’ın geleneksel konut mimarisinin tüm özelliklerini taşıyan, merkezi bir avlu etrafında sıralanmış dört kanattan oluşan ev zemin artı bir katlı olarak tamamen bazalt taş kullanılarak inşa edilmiştir. Bina iklim şartlarına uygun olarak yazlık (kuzeyde), kışlık (güneyde), ilkbahar (doğuda) ve sonbaharlık bölümden (batıda) oluşmaktadır. Mutfak kuzey doğu köşede eyvan şeklinde düzenlenmiş, güneybatı köşede de hamam yapısı bulunmaktadır. Binada büyüklü küçüklü toplam 14 oda, mutfak, kiler ve tuvalet bulunmaktadır. Binanın en önemli yeri iki katlı olan yazlık kısmıdır. Bu bölümün ikinci katında önünde çift kemer açıklıklı eyvanı ile baş oda ya da mabeyn odası olarak adlandırılan büyük bir oda bulunmaktadır. Cahit Sıtkı Tarancı 2 Ekim 1910 yılında bu odada dünyaya gelmiştir. 1973 yılında Kültür Bakanlığınca Tarancı ailesinden alınarak kamulaştırılan ev, 1974 yılında restore edilerek Cahit Sıtkı Tarancı Kültür Müzesi olarak ziyarete açılmıştır

SURP SARGİS KİLİSESİ


Surp Sargis Kilisesi, Ermeni Gregoryen Cemaati Vakfı adına kayıtlı olup; Katolik Ermenilere ait bir kilisedir. Kilise, Çeltik Kilisesi ve Hızır İlyas Kilisesi olarak da anılmaktadır. Kilisenin tarihi yazılı kaynakların yetersizliği ve kitabenin olmayışı nedenlerinden ötürü yapılış tarihi bilinmemektedir. Plan ve mimari özelliklerine bakılarak 16. Yüzyıla tarihlendirilmektedir. Yapı bir dönem çeltik fabrikası olarak da kullanılmış olup, günümüzde yıkık ve boş durumdadır. Bitişiğine inşa edilmiş gecekondu sakinleri avluyu evsel amaçlar için kullanmaktadırlar. Kilisede kullanılan ana yapı malzemesi Diyarbakır yöresine özgü siyah bazalt taştır.

HÜRREM SULTAN KONAĞI


Sayısız medeniyete ev sahipliği yapan bu şehrimizde Osmanlı Devleti'nin izlerini de görüyoruz tabi ki. Hürrem Sultan Konağı bir diğer ismi ile Sultanlar Konağı da Osmanlı döneminin izlerini taşıyan ve günümüze kadar gelebilmiş olan yapılardan biri. İncelikle yapılmış mimarisi ile her göreni büyülemeye hazır olan bu konak Diyarbakır'ı güzelleştirenler arasında yer alıyor.

Günümüzde kafe olarak kullanılan yapı tercih edilen yerler arasında.

SAİNT GEORGE KİLİSESİ


Saint George Kilisesi İçkale’nin kuzeydoğu köşesinde yer alır. Yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak inşaa tarzı ve yapıda kullanılan malzemeden dolayı MS 2'nci yüzyıla ait olduğu düşünülmektedir. Artuklular Dönemi'nde sarayın hamamı olarak kullanılmıştır. Bazı kaynaklarda, Artuklu Hükümdarlarının bu hamamda ve sarayda Cizreli bilgin Eb-ül İz El Cezeri’nin imal ettiği robotları kullandıkları yazılmaktadır. Günümüzde sanat galerisi olarak kullanılmaktadır.

DİYARBAKIR ARKEOLOJİ MÜZESİ


Diyarbakır Arkeoloji Müzesi modern müzecilik anlayışıyla inşa edilmiş, başlıcaları Neolitik çağ, Hurri-Mitanni, Asur, Grek, Roma, Part, Hitit, Sâsânî, Bizans, Emevî, Abbâsî, İnaloğlu, Nisanoğlu, Artuklu, Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Osmanlı olmak üzere yirmin altı uygarlığa ait eserler sergilenmektedir. Müzedeki Arkeolojik ve Etnografik eserlerin sayısı 11.000'i aşmaktadir.

Bunların içinde Bizans lahitleri, Roma heykelleri, çivi yazılı Asur stelleri, Urartu çanak çömlekleriyle süs eşyaları ve Grek, Roma, Bizans sikkeleri en ilgi çekici İslâm öncesi eserleridir.

Etnografik eşya, özellikle Diyarbakır yöresindeki Türk kültürüne ve halkın son yüzyıllardaki günlük yaşantısına ışık tutacak zenginliktedir. Bu eserler arasında ahşap kapılar, kapı tokmakları, ev inşaatında kullanılan demir malzeme gibi mimari parçalarla sedef kakmalı sandık, fildişi ve sedef işlemeli komodin, sandalye ve sehpalar, halı ve kilimler, halı yastıklar, divan örtüleri ve çok zengin bir kumaş eşya koleksiyonu özellikle dikkat çekecek çeşitliliktedir. Kumaş eşyanın çoğunluğunu ise kadın ve erkek kıyafetleri, gümüş simli bindallılar, üçetekler, kadın başlıkları, yemeniler ve çoraplarla gümüş başlık, gümüş ve altın kolye, kemer gibi bu kıyafetlerin aksesuarları teşkil etmektedir.



MAR PETYUM KİLİSESİ



Ne zaman inşa edildiği tam olarak bilinmeyen kilise, mülkiyeti Katolik Mezhebine bağlı Keldaniler tarafından günümüzde de kullanılmaktadır. Mar Petyun Kilisesi’nin kesin tarihi yazılı kaynakların yetersizliği ve kitabenin olmayışından bilinmemektedir. Kiliseye giriş sağlayan kuzeybatı köşedeki kapının üstünde 1834 yazılı kitabeye yer verilmiştir. 1834 onarım tarihi olarak kabul edilmektedir. Yapı birçok kez onarım görmüştür. Diyarbakır’da birçok yapıda olduğu gibi ana yapı malzemesi olarak siyah bazalt taş kullanılmıştır. Mar Petyun Kilisesi, birbiriyle bağı olan ihtiyaçtan kaynaklı ek yapılar ile kompleks bir yapı grubu oluşturmaktadır. Kompleks içinde Mar Petyun Kilisesi, lojman ve üç avlu mevcuttur. Ana yapı malzemesi olan volkanik bazalt taşın yanı sıra toprak, ahşap ve kireç harcı kullanılmıştır. Kilise günümüzde ibadete açıktır.


57 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
    bottom of page